(MASALLAR İLE ÖZE YOLCULUK)
“İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen. Ya nice okumaktır” diyor Yunus Emre
“Know Thyself” diye yazıyor Apollo tapınağının kapısında…
Kendini bilen kainatı bilir, diyor büyük Usta’lar, kadim bilgelikler.
Peki nedir bu kendi? Nereden bilinir?
Kalbe kuvvet masallar; çünkü hayat bizi belirsizliğin içinde ne kadar sağlam durabileceğimizle sınayacak her daim.
Eylül, Ekim, Kasım, Aralık aylarında ayda 2 kere salı akşamları buluşarak toplamda 8 ana masalı inceleyeceğimiz bir grup çalışmasına alan açıyorum.
İşimiz masalların açtığı yoldan kendi içsel coğrafyamızı tanımak. Farklı pratiklerle hayatı daha tam, tatmin ile yaşamayı araştıracağımız bir kolektif alan olacak bu. Meditasyon ve anda bulunma pratikleri, çember adabı her buluşmanın olmazsa olmazı.
“Annemi ve babamı; bilmeyerek yaptıkları hataların sorumluluğundan ve suçluluğundan azat ediyorum...
Çocuklarımı, beni gururlandırmaları gereği inancından azat ediyorum ki; sadece kendi kalplerinin onlara seslendiği yöne doğru rahatlıkla gidebilsinler.
Eşimi; beni tamamlaması mecburiyetinden azat ediyorum. Ben eksik değilim; çevremdeki her canlıdan, her an yeni bir şey öğreniyorum.
Can Kadınlar,
22-26 Temmuz'da sizleri Hızır Kamp'ın ateş başında buluşmaya davet ediyoruz. Geçen sonbaharda sevgili Fatma Tosuntaş ile başlattığımız Masal Terapi İnzivası/ Ormana Davet etkinliklerine bir yenisini eklemeye karar verdik.
Bu seferki çalışmamızın teması İçsel Denge: İkilikleri Kapsayabilmek.
7 yaşında bir kız çocuğu. Lösemi hastası ve belli bir zamanı kalmış yaşayabileceği.
Stephen Jenkinson (hayatının uzun bir bölümünü ölmekte olan insanlara eşlik ederek geçirmiş olan adam, yazar, çitfçi, öğretmen) kızın ailesiyle konuşuyor.
Aile üzüntüden, kederden kendini kaybetmiş, dövünen insanlardan oluşuyor. Jenkinson aileye soruyor: “Asıl üzüntünüz ne?”
Onun işi sorular sorarak, insanların kendi durumlarını anlamasına yardımcı olmak. Ben öyle anlıyorum.
Masalları daha derinlemesine incelemek, bir kızkardeşlik ağıyla birlikte kendi benliğinin derinlerine dalmak, detayları anlamak, farklı musibetleri erginlenme fırsatı olarak kullanmayı öğrenmek için uzun soluklu bir yolculuk teklifi bu. Zoom üzerinden buluşmalarla 7 hafta sürecek çalışmanın detayları yazının devamında.
Kurtlarla koşmak bu anlamda, kendini, aydınlık ve gölge yanlarınla araştırmak; Öz’den olan ve olmayan şeyleri birbirinden ayırabilmek, görünenin ardındakini görebilmek, severmiş gibi yapanı sevenden, iyi gelecekmiş gibi sunulan zehiri şifadan ayırt etme bilgeliğini araştırmaktır.
“İçgüdüsel doğayla yan yana olmak, dağılıp gitmek; her şeyi soldan sağa, siyahtan beyaza doğru değiştirmek; doğu ile batıyı ters yüz etmek; çılgınca ya da denetimsizce davranmak anlamına gelmez. Temel toplumsal ödevlerin bir kenara bırakılacağı ya da daha az insani bir hale gelineceğini de anlatmaz. Bunun tamamen tersidir. Vahşi doğa insanı büyük ölçüde bütünler” der C.P.Estes
Ruhsal toprakların vahşi batısında,
dört nala giderken, kalbe nefes,
Sadece bu anın gerçekliği var,
Bedenin var, yaşadığın,
Toprak var oturduğun,
hava var soluduğun,
su var içtiğin,
ateş var yandığın,
aşk var piştiğin...
Hiç düşündünüz mü; doğduğunuzda size verilmiş olan ismin zaman zaman değişmesi gerektiğini? Çocukluk, ergenlik, yetişkinlik isimleriniz olsun istediniz mi hiç? Bir varlığın öz adını bilmenin onun üzerinde mutlak hakimiyet kurabilmekle eşdeğer olduğu bir gezegende yaşamayı aklınıza getirdiniz mi hiç? Yerdeniz ülkesinde mesela...
İnsanların doğuya, ejderhaların batıya hükmettiği, rüzgarların ne taraftan eseceğine büyücülerin karar verdiği, kadim isimlerin dünyasını bilir misiniz?
Ya da cinsiyetin anlamsız olduğu, isteyenin istediği zaman diliminde anne ya da baba olmayı kendi seçebildiği bir gezegeni hayal edebilir misiniz? Kötücül güçlerin en korkunç eyleminin kitapları iblis yerine koymak olduğu, bilginin yok edildiği, değiştirildiği bir zamanda yaşayabilir miydiniz?
Olmayan lisanlardan ve onların edebiyatlarından hoşlanır mısınız? Kısacası Ursula’yı tanır mısınız?
Cumartesi sabahı. Karantinanın bilmem kaçıncı haftası. Şükür ile küfür arası bir yerdeyim bir süredir.
Bildiğim haliyle hayatın bittiği, bilinmezliğin içine kendimi ne kadar teslim edebildiğimi araştırdığım günlerdeyim.
Sabah koyduğum çayı biliyorum. Onun demlendiğini ya da demlenmediğini biliyorum. Kahvaltı her daim mutluluk sebebi. Kahvaltının detaylarında hayatı anlamaya çalışıyorum.
“Kul kurar, kader gülermiş” lafını böylesine uygulamalı şekilde, neredeyse 7 milyar insan boyunca idrak etmek durumunda kalacağımızı kim tahayyül edebilirdi.
Bugünden yarına, yarından öbür güne nereye doğru gidiyoruz. Bilmem. Bilmeme hakkımı kullandığımda rahatım. Her şeyi bilemem. Hatta hiç bir şeyi bilemem. Ne kadar az şey bilebildiğinize bir bakın. Bilemediklerimiz her daim bilebildiklerimizde çoookk fazlalar. Dolayısıyla genellikle bilemiyoruz. Bunu bilmek rahatlatıcı. Dünyada neredeyse kimse neler olduğunu bilemezken, ben nereden bileyim. Ben ne bileyim. Siz ne bilesiniz.
Çayı bilebilirim.
Kızın adı Umut; 12 yaşında.
Müebbete mahkum, 1,5 metre boyunda
Abre la puerta! Aç kapıyı,
Girsin içeri , yemek ver ona.
Yaşlı Florence üniversitenin otoparkında yaşar,
her tarafında çantaları ve torbalarıyla,
Batıya doğru kaykılmış güneş,
salonuma zarif bir açıyla vuruyor.
Mevsimin ilk güneşli, rüzgarsız, yazımsı günü bugün.
Bahar geliyor.
Bu sefer, biz gelemeyeceğiz bahara, haber veren oldu mu?
Çok beklemesin,
Sokak kedileri, köpekleri, çocukları gibi,
Bahar da bizim gelmemizi çok beklemesin bu sene.
Evdeyiz.